doctor's office |
doktorun ofisi |
waiting room |
bekleme odası |
patient |
hasta |
hypochondriac |
hastalık hastası |
doctor's appointment |
doktor randevusu |
It's time to come in for a check up.
Genel kontrole gelme zamanı geldi.
You need to get a physical.
Sağlık kontrolüne girmen lazım.
I'd like to schedule an appointment.
Bir randevu ayarlamak istiyorum.
When would you like to come in?
Ne zaman gelmek istersin?
The doctor is all booked this month.
Bu ay doktorun tüm randevuları dolu.
Does he have any openings next month?
Gelecek ay müsaitliği var mı?
I need to cancel my appointment.
Randevumu iptal etmem lazım.
The doctor took her vital signs.
Doktor hayati bulgularını kontrol etti.
We need to run some tests.
Bazı tetkikler yapmak zorundayız.
We need to draw some blood.
Kan almamız lazım.
We need a stool sample. Could you put it in here?
Dışkı örneği almamız lazım. Buraya koyabilir misiniz?
We're going to give you a shot now. Look the other way.
Size bir iğne yapacağız. Diğer tarafa bakın.
The doctor gave me a clean bill of health.
Doktor bana sağlam raporu verdi.
diagnosis |
teşhis |
prognosis
|
hastalığın seyri |
The prognosis isn't that bad. You still have several years to live.
Hastalığın seyri çok kötü değil. Hala birçok yıl ömrün kaldı.
prescription |
reçete |
over the counter |
reçetesiz satılan |
to prescribe |
reçete etmek |
I need to pick up a prescription at the pharmacy.
Eczaneden ilaçlarımı almam lazım.
bed rest |
yatak istirahati |
bedridden |
yatalak |
The doctor prescribed bed rest.
Doktor yatak istirahati tavsiye etti.
Paralyzed and bedridden after the accident, his body wasted away.
Kazadan sonra felçli ve yatalak kalınca bedeni eriyip gitti.
to recover |
iyileşmek |
to pull through |
s'en sortir |
He suffers from digestive problems.
Sindirim problemlerinden <U>muzdarip.</u>
Mary is finally off life support. I think she's going to pull through.
He has a chronic condition- high blood pressure.
<U>Kronik bir rahatsızlığı</u> var, yüksek tansiyon.
hospital |
hastane |
maternity ward |
|
intensive care |
yoğun bakım |
surgery |
ameliyat |
anesthesia |
anestezi |
organ transplant |
organ nakli |
on duty |
görevde |
to operate |
ameliyat etmek |
to amputate |
ampüte etmek |
I'm sorry but we're going to have to amputate your toes.
Üzgünüm; ama ayak parmaklarını ampüte edeceğiz.
If you don't survive the surgery, would you like to donate your organs?
Eğer ameliyattan sağ çıkamazsan organlarını bağışlamak ister misin?
She was seriously injured and admitted to the hospital. She's in critical condition.
Ciddi şekilde yaralandı ve hastaneye yatırıldı. Kritik durumda.
Visiting hours are over.
Ziyaret saatleri sona erdi.
heart attack |
kalp krizi |
stroke |
inme - felç |
clogged arteries |
tıkalı damarlar |
We're going to take an x-ray of your chest.
Göğsünüzün röntgenini çekeceğiz.
first aid |
ilk yardım |
mouth to mouth |
suni teneffüs |
CPR |
kalp masajı |
When Laura fainted I gave her mouth to mouth. It was the first time our lips touched.
Laura bayıldığında ona suni teneffüs yaptım. Dudaklarımızın ilk dokunduğu andı.
He's not breathing. Call 911!
Nefes almıyor 112'yi (911'i) ara!
conscious |
bilinci yerinde |
She passed out.
Bayıldı.
She finally came to.
Sonunda kendine geldi.