mess |
dağınıklık |
messy |
dağınık |
clean |
temiz |
cleanliness |
temizlik |
organized |
düzenli |
to clean |
temizlemek |
to organize |
düzenlemek |
You should organize your closet. It's a mess!
Dolabını düzenlemen lazım. Tam bir karmaşa!
My new year's resolution is to get organized.
Yeni yıl hedefim düzenli bir insan olmak.
Your room is not very clean. Can you clean it today?
Odan çok temiz değil. Bugün temizleyebilir misin?
Clean up your mess.
Dağınıklığını temizle.
You should straighten up your room.
Odanı toparlamalısın.
Let me tidy up a bit.
Toparlamama izin ver.
Put your toys back up please.
Lütfen oyuncaklarını yerine koy.
Did you pick up your toys?
Oyuncaklarını kaldırdın mı?
dirt |
kir |
dirty |
kirli |
filth
|
pis |
filthy |
çok pis |
grime |
kir tabakası |
muck |
pislik |
sticky
|
yapışkan |
to scrub |
ovmak |
to wipe |
silmek |
He scrubbed the bathtub. It was filthy.
O küveti ovdu, çok pisti.
The counters are sticky. We need to wipe them.
Tezgah yapışkan. Onları silmemiz lazım.
Wipe off the counters.
Tezgahı sil.
spot |
nokta, leke |
streak |
iz |
mark |
iz |
smudge |
leke |
smear |
yaymak |
spotless |
lekesiz |
immaculate |
tertemiz |
You have a spot of mustard on your tie.
Kravatında hardal lekesi var.
There was a streak of mud running down his shirt.
Gömleğinde aşağı doğru inen bir çamur izi vardı.
Your coffee cup left a mark on the table.
Kahve bardağın masada bir iz bıraktı.
housekeeping |
|
housework |
|
chores |
görevler |
household chores |
ev şleri |
spring-cleaning |
|
Did you do your chores?
Görevlerini yaptın mı?
housewife |
ev hanımı |
household |
ev, evi ilgilendiren |
servant |
hizmetçi |
Take out the trash.
Çöpü çıkart. |
Wipe the kitchen counter.
Mutfak tezgahını sil. |
Clean the toilet.
Tuvaleti temizle. |
Wash the windows.
Camları yıka. |
Sweep the floor.
Yeri sil. |
Vacuum your bedroom!
Odanı süpür! |
Mop the floor. Yeri sil. |
My mother mopped up the spilled milk.
Annem dökülen sütü sildi.
cleaning products |
temizlik malzemeleri |
cleaner |
temizleyici |
baking soda |
karbonat |
vinegar |
sirke |
dust |
toz |
dusty |
tozlu |
The furniture is dusty. Can you dust it?
Mobilyalar tozlu. Tozunu alabilir misin?
The floor was so well polished that the lady slipped.
Zemin o kadar parlatılmıştı ki kadın kaydı.
The silverware is tarnished. It needs to be polished.
Gümüş takımın lekelenmiş. Parlatılmaları lazım
to recycle |
geri dönüştürmek |
recyclable |
geri dönüştürülebilir |
Throw that away. You can't recycle it.
At onu. Geri dönüştüremezsin.
You should get rid of your old worn-out clothes.
Eski, giyilmiş kıyafetlerinden kurtulmalısın.
She gave away her old books.
O eski kitaplarını başkalarına verdi.
My sweater is a hand-me-down.
Süveterim ikinci el.